En iyi hukuk rehberi

Ana Sayfa | Ekonomi | Hukuk Programları | Hukuk-Haber | Hukuk-Mizah | Linkler | Makaleler
MAKALE

MARKSİZM HALA GÜNCEL Mİ

Tony Cliff

Marksizm hâlâ güncel mi?

Bize okutulan resmi tarih büyük adamların, kralların, generallerin ve imparatorların öyküsüdür. Kleopatra hakkında öğrendiğim şey sütle banyo yapmasıydı. Öğretmen asla sütün kimler tarafından üretildiği ve kaç Mısırlı çocuğun yoksulluk içinde acı çektiğini anlatmazdı. Napolyon hakkında okutulan ise 1812’de Rusya’ya girdiğidir. Bunun sonucunda kaç Rus ve Fransız köylüsünün can verdiğine kimse değinmez.

Aşağıdan sosyalizm

Oysa asıl önemli şeyler milyonların eyleminde yatar. Komünist Manifesto bunu açıkça ortaya koyar:
Şimdiye kadar bütün toplumların tarihi sınıf mücadelesinin tarihidir. Özgür insan ve köle, efendi ve köle, lonca sahibi ve ustabaşı, bir diğer değişle; baskı yapan sınıf ve baskıya maruz kalan sınıf, kimi zaman gizli, kimi zaman açık ama sürekli mücadele içinde birbirinin karşısındadır; ve her mücadele ya toplumun devrimci yeniden yapılanmasıyla ya da çatışan sınıfların birlikte çöküşüyle sonuçlanır.
Hem Stalinist “sosyalizm” hem Sosyal Demokrat “sosyalizm” yukardan sosyalizmdir. Stalinistler için bu apaçık ortadadır. Stalin ne zaman hapşırsa bütün parti üyeleri mendil çıkartmak zorundaydılar.
İlk bakışta Sosyal Demokrat “sosyalizm” demokratik görünür, fakat gerçeklikte tamamen elitistir. Sokaktaki erkek ve kadınlardan beklentileri, her dört yada beş yılda bir kendilerine oy vermeleri, sonra evlerine gidip yönetme işini başkalarına bırakmalarıdır. Eğer bir kişi hayatı boyunca on defa oy kulansa, biz biliyoruz ki, onun kullanabildiği demokrasi toplam otuz dakikayı geçmez. Abe Lincoln’un da söylediği gibi “Toplumu yarı özgür yarı köle yapamazsınız.” Sosyal Demokrat liderler istiyorlar ki kitleler yaşamlarını köle olarak sürdürsün ve sadece yarım saatlik demokrasi kullansınlar.

Kapitalizmin çelişkileri

Kapitalizmde çalışanlar üretim araçlarına sahip değildirler; üretim araçlarına sahip olanlar da çalışmazlar.
Kapitalizmde işçiler fabrika, demiryolları, hastane gibi büyük ünitelerde çalışırlar. Bu üniteler şu yada bu sayıda işçiyi kapsar. Yani üretim sosyal bir süreçtir. Ancak mülkiyet sosyal değildir. Mülkiyet bireylerin, şirketlerin ve devletlerin elindedir.
Her bir üretim ünitesinde planlı üretim yapılır. Fakat sermayenin değişik ünitelerini koordine eden ortak planlar yoktur. Volkswagen otomobil fabrikasında her otomobil başına bir motor, bir kaporta, dört tekerlek (yada ek olarak bir tane stepne) üretilir. Üretimin değişik bölümleri arasında koordinasyon yoksa üretim gerçekleşemez. Fakat Volkswagen ile General Motors arasında koordinasyon yoktur. Kapitalizmde plan ve anarşi aynı paranın iki ayrı yüzü gibidirler.
Kapitalizmi, feodalizm ve sosyalizm ile karşılaştırmak yararlı olabilir. Feodalizmde, ekonominin genelinde ve tek tek üretim ünitelerinde planlamadan bahsedilemez. Sosyalizmde ise ekonominin her ünitesinde ve ekonominin genelinde planlama uygulanacaktır.
Kapitalizmde devasa dinamikler ve üretkenlik ile anarşi aynı zamanda yan yana varolduğu için, biz bolluğun ortasında yoksulluk ile yüz yüzeyiz. Binlerce yıl insanlar yeterince yiyecek olmadığı için aç kaldılar. Piyasada fazla yiyecek olduğu için insanların aç kaldığı yegane sosyal düzen kapitalizmdir. Fazla tahıl Amerika Birleşik Devletleri’nde okyanusa dökülüyor, üstelik bunun için özel gemiler inşa ediyorlar. Tek amaç tahıl fiyatlarını yüksek tutmak. Yoksulluk ve zenginlik tarihte daha önce asla görülmedik bir boyuta ulaştı. Örneğin 58 milyarder dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit zenginliğe sahipler. Bu nüfusun yarısının içinde yalnız yoksullar değil aynı zamanda zengin sayılabilecekler de var. Her bir milyarder 60 milyon insanın gelirine eşit bir zenginliğe sahip.

Sermayeler arası rekabet ve işçilerin sömürülmesi

Feodalizmde, feodal bey kendi hayatını iyileştirmek için serfleri ezip sömürüyordu. Marks’ın dediği gibi, “serflerin sömürüsü feodal beyin midesinin genişliği ile sınırlıydı.” Ford’u işçileri sömürmeye motive eden ise kendi tüketim isteği değildir. Öyle olsaydı, sermayenin sırtımızdaki yükü hafif olurdu. Sömürüyü motive eden güç, tüketim değil, sermaye birikimidir. General Motors ile rekabette ayakta kalmaya çalışan Ford, sürekli yatırım yapmak fabrikayı tekrar tekrar donatmak zorunda. Sermayeler arası rekabetin neden olduğu bu anarşi, işçileri bu sermaye birimlerinde diktatörce baskılara maruz bırakır.

Kapitalist devletin doğası

Bize her zaman devletin bütün toplumun üstünde olduğu ve ulusu temsil ettiği anlatılır. Komünist Manifesto, devletin, egemen sınıfın silahı olduğunu açıklığa kavuşturur: Modern Devlet, bütün burjuvazinin işlerini yöneten bir icra komitesinden başka bir şey değildir.
Başka bir yerde Marks, Devleti “silahlanmış bireyler ve aksesuarları” (ordu, polis ve hapishaneler) diye tarif eder.
Marks orduyu “ölüm endüstrisi” olarak adlandırır ve bu gerçek sanayiye bağımlıdır. Üretici güçler, yıkıcı güçleri belirler. Ortaçağda köylüde bir at ve odun sapan varken, süvaride daha iyi bir at ve kılıç vardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insan cepheye gönderilirken milyonlarca insan da kurşun dökmek için fabrikalara seferber edildi. Günümüzde ise, bir parmak bir tuşa basınca milyarlarca doları oradan oraya transfer edebilirken, başka bir parmak başka bir tuşa basınca Hiroşima’da 60 bin insan yok oluyor. Mars’tan uzaylılar dünyada beş parmaklı bir eldiven bulsalar buna anlam veremezler. Ancak eldivenin işlevini bildiklerinde durum açıklığa kavuşur. Aynı şekilde, ordunun düzenlenme şekli, bütün toplumun sosyal yapısını yansıtır. Orduda generaller, subaylar ve erler varsa fabrikada menajer, ustabaşı ve işçiler olacaktır. Bir hiyerarşi diğerine denk düşer.

Proleter devrim

Kapitalistleri mülksüzleştirmek için işçi sınıfının politik gücü eline alması gerekiyor. Ancak işçi sınıfı var olan devlet mekanizmasını devralamaz, çünkü bu kapitalist devlet toplumdaki hiyerarşiyi yansıtıyor. İşçilerin hiyerarşik devlet aygıtını tümüyle yıkmaları ve yerine sürekli ordusu ve bürokrasisi olmayan, bütün görevlilerin seçildiği ve yerine göre geri çağrıldığı, seçilen temsilcilerin temsil ettikleri işçilerden daha fazla para almadıkları bir devlet kurmaları gerekiyor. Marks bu sonuca Paris Komünü’nü inceledikten sonra vardı. Komünist Manifesto’da der ki:
Bundan önceki bütün tarihsel hareketler, azınlıkların ya da azınlıkların çıkarları için varolan hareketlerdi. Proleter hareket ise bilinçli bağımsız büyük çoğunluğun bu çoğunluğun çıkarı için olan hareketidir.
Marks, devrimin neden gerekli olduğunu şöyle izah ediyor: Egemen sınıf zenginliğini ve erkini zor altında kalmadıkça vermez; işçi sınıfı da yüzyılların birikmiş pisliğinden devrim olmaksızın kurtulamaz.
Kapitalizm işçileri hem birleştirir hem de böler. İş ve ev için yanındaki işçi ile rekabet etmek işçi sınıfını parçalar; patrona karşı mücadele etmek ise birleştirir. En büyük birliği ve devrimin kalbini kitle grevlerinde görürüz. Devrim bir gecelik mesele değildir, grevler ve gösterilerden oluşan ve işçilerin gücü fiili olarak ele geçirmeleri ile noktalanan bir süreçtir. Şiddete gelince, bu sıkça ve yanlış olarak devrim ile eşit gösterilmeye çalışılır ama Marks’ın dediği gibi “şiddet, yeni bir toplumun ebesidir”. Dikkatinizi çekerim; “ebesidir”, bebeğin kendisi değil, yani yardımcısıdır.
Devrimin en önemli olgusu, işçi sınıfının davranış ve alışkanlıklarındaki değişimlerdir. Bir örnek vereyim: Çarlık Rusya’sında Yahudiler korkunç baskılarla, katliamlarla karşı karşıydılar, Petrograd ve Moskova’da yaşamaları özel izne bağlıydı. Bunun dışında bir dizi daha yasak ve baskı söz konusuydu. Devrim sırasında ise Petrograd İşçi Konseyi’nin başkanı olarak bir Yahudi, Troçki, Moskova konseyinin başkanı olarak bir başka Yahudi, Kamanev, Sovyet Cumhuriyeti’nin başkanı olarak bir diger Yahudi, Sverdlov, seçildi. Troçki Kızıl Ordu’nun başındaydı.
İşçi sınıfının davranış ve alışkanlıklarındaki değişimi ifade eden bir başka örnek de 1917 devrim ayları sırasında Lunacharsky’nin 30-40 bin kişilik toplantılarda William Shakespeare ya da Yunan sanatı üzerine 2-3 saatlik konuşmalar yapmasıdır.
Lenin, devrimin gerçekleşmesi için gerekli dört ön koşulu şöyle sıralar:
1- Toplumda genel ve derin bir krizin varlığı,
2- İşçi sınıfının her şeyin eskisi gibi devam etmesine artık katlanmayacağını açıkça ortaya koyması,
3- Egemen sınıfın her şeyi eskisi gibi sürdürebileceğine dair olan güvenini kaybetmesi ve kendi içinde kavga ve bölünmeler yaşaması,
4- Devrimci bir partinin varlığı.

Ya sosyalizm ya faşizm

Yazının başında Marks’tan yapılan alıntıda, sınıf mücadelesinin ya bütün toplumun yeniden yapılanması ya da çatışan sınıfların birlikte çöküşü ile sonuçlanacağı üzerinde durulmuştu. Marks bu sonuca Roma köleci toplumunun çöküşüne bakarak vardı. Spartacus yenilmişti, köleler, köle sahibi sınıfı yıkamadılar ama toplumsal çöküş yaşandı; kölelik ortadan kalktı, köle sahiplerinin yerini Feodal Beyler aldı.
Engels aynı fikri, insanlığın önündeki alternatifin ya sosyalizm ya da barbarlık olduğunu söyleyerek formule etti. Rosa Luxemburg bunu daha da geliştirdi. Ama her ikisi de barbarlık hakkında bizim neslimizden çok daha az şey biliyorlardı. Engels 1895’de öldü, Rosa Luxemburg ise 1919’da katledildi. Her ikisi de Nazi Almanyası’nın gaz odalarını, Hiroşima ve Nagasaki’yi, Afrika’daki kitlesel açlığı görmediler.
Naziler iktidar kapılarına dayandığında, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) liderleri sandılar ki varolan durum Nazilere alternatiftir. Bu nedenle Hindenburg’un başkanlığı için oy kullandılar, çünkü Hindenburg muhafazakardı, Nazi değildi. Ancak 30 Ocak 1933’de Nazi olmayan muhafazakar Hidenbur, Hitler’i yeni Başbakan olarak hükümet kurmaya çağırdı. Aynı dönemde Sosyal Demokratlar, Bruening’ın işçi haklarına saldıran yasalarını desteklediler ve böylece işçi sınıfını demoralize ederek Nazilerin ekmeğine yağ sürdüler. Sendikaların sözde teorisyeni Fritz Tarnow; “kapitalizm hasta, biz kapitalizmin doktorlarıyız” saptamasında bulundu. Halbuki Marks “işçi sınıfı kapitalizmin mezar kazıcısıdır” der. Doktor ve mezar kazıcısı arasında biraz fark vardır. Doktor yastığı hasta adamın başının altına koyar, mezar kazıcısı yüzünün üstüne sıkı sıkı bastırır.
Faşizm umutsuzluğun, sosyalizm ise umudun hareketidir. Böyle olduğu için de faşizmle mücadele sadece faşistlerle mücadele değil, faşizme ortam hazırlayan umutsuzluğa karşı bir mücadele olmalıdır. Farelerle uğraşmak gerekir ama lağımlar temizlenmezse fareler yine çoğalır. Faşistlere karşı mücadele verirken kapitalizme ve faşizme ortam hazırlayan işsizlik ve yoksullukla da mücadele etmek gerekiyor.

Marksizm her zamankiden daha geçerli

Günümüzde kapitalizmin çelişkileri Marks’ın öldüğü 1883’den çok daha derin. Bu çelişkileri ekonomik çöküşlerde, artarda patlak veren savaşlarda, her yerde görüyoruz. Yine günümüzde işçi sınıfı 1883’de olduğundan çok daha güçlü. Bugün Güney Kore işçi sınıfı 1883’de bütün dünya işçi sınıfından daha büyük. Güney Kore ise dünyanın sadece onbirinci güçlü ekonomisi. Bunlara ABD, Japonya, Rusya, Almanya, İngiltere işçi sınıflarını eklersek, sosyalizmin potansiyeli her zamankinden daha güçlü ve Marksizm her zamankinden daha güncel.

 
Her hakkı saklıdır. Abchukuk ©2002- 2003