En iyi hukuk rehberi

Ana Sayfa | Ekonomi | Hukuk Programları | Hukuk-Haber | Hukuk-Mizah | Linkler | Makaleler
MAKALE

SİYASETİN HUKUKU

Mustafa Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi

Bazı DEHAP yöneticilerinin kesinleşen mahkumiyeti Türkiye siyasetini yeni bir açmazla karşı karşıya bıraktı. Şimdi uzmanlar, siyasetçiler ve sıradan vatandaşlar ortaya çıkan bu garabetin nasıl üstesinden gelineceğini kara kara düşünüyorlar. Ben bu meselenin herkesin ilgilendiğinden farklı ve daha derin bir yanıyla, işi bu noktaya getiren hukuk anlayışının ve ona bağlı hukuk siyasetinin ne anlama geldiğiyle, ilgileniyorum.

Kanaatimce, bu olayda bizi asıl düşündürmesi gereken veya hiç değilse şimdi farkına varmış olmamız gereken şey, bu akıl dışı, hatta abes denebilecek durumla karşı karşıya gelmiş olmamızın kaçınılmaz olup olmadığıdır. Hemen söyleyeyim ki, son yıllarda, hukuk uygulamasıyla ilgili olarak bu ve buna benzer daha bir sürü "deli saçması"yla uğraşmak zorunda kalmamız, demokratik dünyanın tecrübelerinin de açıkça gösterdiği gibi, hiç de kaçınılmaz bir kader değildir. Bu durum, devlet-toplum ilişkilerine temelden yanlış bir bakışın belirlediği bir hukuk çıkmazının bariz bir yansımasıdır, yanlış bir hukuk tekniğinin bize "armağan ettiği" bir komplodur. Bu marazi bakışı, kısaca, devlet seçkinlerinin baştanbaşa sivil ve kamusal alanı kontrol etme ihtirası ve hukuku bu ihtirasın basit bir aracı haline getirme kararlılığı olarak tanımlayabilirim.

Yürürlükteki siyasi partiler kanunu bu zihniyetin en tipik yansımalarından biridir. Bunu zaten öteden beri biliyor, yazıp söylüyorduk; bu son olay bu bilgiyi teyit eden yeni bir gelişmeden başka bir şey değildir. Benzeri hiçbir demokratik ülkede bulunmayan bu kanun, "demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları" oldukları söylenen siyasi partileri aslında sıradan bir "devlet organı" haline getirme çabasının ürünüdür. Bu kanunu yapanların sahici amacı siyasi partileri hukuki bakımdan güvenceye kavuşturmak değil, fakat onları emir-komuta altına almaktı. Bütün partilere hem ideolojik hem de örgütsel olarak tek-tip bir kalıp giydirmeye çalıştığı için, son derece ayrıntılıdır ve partilere kendilerini ayrıştırma imkanı tanımamıştır. Ayrıca, kazuistik yöntemin açmazlarından birini daha yakıcı bir şekilde göstermiş olması bakımından, bu kanun hukuk tekniği açısından da öğreticidir.

Çünkü, akla gelebilecek bütün ihtimalleri nazara alma tutkusu kanun koyucuyu "genel ve soyut" kurallardan uzaklaştırdıkça, uygulamanın karşımıza öngörülemeyen ihtimallerin (somut durumların) komplosunu çıkarması kaçınılmazdır.

Acı olan, bugün karşı karşıya kaldığımız abes durumun bile, pek az kişiyi, yürürlükteki kanunun genel "hikmeti"nden şüphe etmeye götürüyor olmasıdır. Çoğu kimse mahut kanunun sadece bugünkü soruna neden olan yanı üzerinde duruyor, konunun sakatlığını bu noktaya -veya buna benzer başka birkaç cüz'i noktaya- inhisar ettiriyor. "Bir parti seçime girmek için neden şu veya bu sayıda ilde örgütlenmek zorunda olsun" diye haklı olarak soranlar var. Ama, meseleyi daha geniş bir perspektif içinde görüp de, mesela neden siyasi partilerle ilgili olarak bir "çerçeve kanun"la yetinmediğimizi pek soran çıkmıyor.

Dahası, siyasi partilerle ilgili belli-başlı anayasal güvencelerin bulunması şartıyla, siyasi partileri düzenleyen bir kanuna aslında hiç ihtiyacımız olmadığını neden gündeme getirmiyoruz? Neden, siyasi partiler kanunlarının anayasal demokrasilerde bir istisna olduğu gerçeği bizim için bir şey ifade etmiyor? Hepsi bir yana, yürürlükteki kanunun ana çatısının askeri yönetim döneminde kurulmuş olması bile bizi kuşkulandırmaya yetmiyor mu? Bu konularda kafalarımızda soru işaretleri olmamasının nedeni, bizim de devlet seçkinleri gibi "yasaklamanın esas, özgürlüğün istisna olduğu"na kâni olmamız olmasın?...

Evet ben bir demokrasinin siyasi partiler kanununa ihtiyacı olmadığı düşüncesindeyim. Çünkü, hepsi bir yana, partileri kanunla düzenlemek demek, onların kendi işlerini doğru dürüst yönetemeyeceklerini düşünmek demektir. Bu ise bir siyasi parti oluşturmak üzere bir araya gelen yurttaşların kendi amaçlarını ve nasıl örgütleneceklerini bilecek kadar aklı-başında özneler olmadıklarını kabul etmekle aynı şeydir. Ayrıca, bunun siyasi partilerin demokratik bir siyasetin aslî ve vazgeçilmez unsurları olduğu düşüncesiyle bağdaştığını da sanmıyorum. Öyle değil mi, siyaset ve anayasa teorisi kitaplarında onlara ne kadar da çok demokratik işlev yüklüyoruz!...

Sivil işleri kanunla düzenleme eğiliminin Kıt'a Avrupası kadar güçlü olmadığı Amerikan hukuk uygulamasından bir örnek belki bazılarımızın zihninde bir soru işareti doğmasına yardım edebilir. Bakınız, Amerika'da siyasi partilerin ön seçim mekanizmalarına ilişkin bir eyalet kanunuyla ilgili 1987 tarihli bir mahkeme kararında ne deniyor: Bir eyaletin seçim kanunu partilerin seçim komitelerini kamu organları olarak nitelemiş olsa bile, "gönüllü siyasi örgütlenmeyi yasama yoluyla devletin bir kolu haline getirmek suretiyle bir eyaletin bununla ilgili (anayasal) hakları ortadan kaldırabileceği görüşünü reddediyoruz."

Mahkeme siyasi partilerin iç işleyişini düzenleyen kanunların "partilerin kendilerini istedikleri gibi yönetme hakkını zedelediği"nden bahisle şu mealde devam ediyor: Partilerin kendi yönetim yöntemini seçmeleri, bu gibi düzenlemeler partilerin yararına olsun olmasın, eyaletin (devletin) verebileceği bir karar değildir. Seçimlerin düzenli olmasında devletin yararı bulunmakla birlikte, aynı durum partilerin düzene sokulması bakımından söz konusu değildir. Devletin partileri kendi yaptıkları olumsuzluklardan korumakta hiçbir hukuki menfaati yoktur. Partilere bu amaçla yapılacak müdahaleler ifade özgürlüğü hakkının ihlalidir.

Bu arada şunu da hatırlatmakta yarar var: Amerikan anayasası siyasi partiler için açık güvence öngörmüş olmadığı halde, mahkemeler böyle yorum yapabiliyorlar. Kararda sözü edilen anayasal hak da Anayasanın Birinci Değişikliği'nde güvence altına alınan genel örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkıdır.

Türkiye'deki hakim anlayış hukuku "hikmet-i hükümet"in gereği olan bir "yasaklar toplamı" olarak görmekten vazgeçip bir "güvenceler sistemi" olarak algılamaya başlamadığı sürece, böyle daha çok akla ziyan durumlarla karşılaşırız.

 
(X) (Tercüman, 06.09.2003)
Her hakkı saklıdır. Abchukuk ©2002- 2003