En iyi hukuk rehberi

Borsa | Hukuk Programları | Makaleler | Gerekli Adresler | Yararlı Linkler | Güncel Hukuk



                                                             YÜCE DİVAN’A SAHİPLENMEK!

                                                                                                                                 Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU

Ülkemizde en çok tartışılan konuların birisi: Yüce Divan. Tartışma, Yüce Divan görevinin hangi merciye ait olacağı ve kimlerden oluşacağı, görevinin ve bu mahkemede uygulanacak usul kurallarının ne olacağı, davaların Yüce Divan’a hangi usulü takiben açılacağı noktalarında toplanmaktadır. Kuşkusuz yazının kapsamı, bu sorunların tamamı değildir.

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar, Yüksek Yargı Organlarının  ve Sayıştay’ın başkan ve üyeleri hakkındaki “görevle ilgili suçlarından” dolayı, açılacak ceza davalarına Yüce Divan olarak bakma görevi, 1982 Anayasası’na göre Anayasa Mahkemesi’ne aittir.

Yüce Divan yargılaması, bir ceza yargılamasıdır. Ceza yargılaması yönünden Anayasa Mahkemesi’nin uzman bir mahkeme olduğu, hatta “Yüksek Mahkeme” niteliğinde bulunduğu söylenemez. Ceza yargılaması yapan ilk derece mahkemeleri üzerinde denetim görevi olmayan ve böyle bir yetki kullanamayan, bu konuda içtihat bile yaratamamış, ancak Yüce Divan görevini sahiplenen bir yüksek mahkeme modeli neden ısrarla savunulmaktadır?

Görevin ceza yargılamasında uzmanlığı olmayan bir mahkemeye verilmesi, o mahkeme bir yüksek mahkeme olsa bile, hukuken tartışma konusudur. Yüce Divan’ın, ceza yargılamasında ayrı ve özel bir yer bulması karşısında, kuşkusuz bu görevin ülke hukuk sistemi yönünden ceza yargılamasına yön veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na verilmemesinin “hukuksal” gerekçelerini ortaya koyabilmek mümkün değildir.

Yüce Divan görevine Anayasa uyarınca sahip olan Anayasa Mahkemesi, ısrarla bu görevine sarılmakta, bunun için de bazı gerekçeler ortaya koymaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı gözetildiğinde Yüce Divan, başkanla birlikte onbir kişiden oluşmaktadır. Bu onbir kişiden şu an için yalnızca iki üye ceza hukukunda da uzman olan kişilerdir. Yargılama Kurul halinde yapıldığına göre, neden Kurul’un tamamı ceza yargılamasında uzman olan kişilerden oluşmamaktadır sorusunun hukuki bir cevabı bulunmamaktadır.

Yüce Divan görevine sahip olmanın Anayasa Mahkemesi tarafından savunulmasının dile getirilmeyen tek gerekçesi, bu Divan’da yargılanacak kişiler gözetildiğinde, bu durumun Mahkemeye kattığı “güçten” kaynaklanmaktadır. Yasama organı başkanını, yürütme organının, yüksek yargı organlarının ve Sayıştay’ın başkan ve üyelerini görevle ilgili suçlarından dolayı yargılamak, bu konuda diğer kurumlar karşısında “güçlü konumda bulunmak, gücüne güç katmak” şeklinde değerlendirilmektedir. Şöyle ki teorik de olsa, Yüce Divan başkanının veya üyelerinin ceza yargılamasında uzman olmamasının savunulur ve anlaşılabilir tarafı bulunmamakta; hukuk yaşantısında ceza yargılaması yapmamış, hatta yaşamında mahkeme salonuna dahi girmemiş kişilerin, Yüce Divan’da CMUK’u uygulayarak duruşma yönetebilmesini ya da duruşmada bulunabilmesini, anılan Mahkemenin “yüceliği” ile bağdaştırmak mümkün müdür? Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını görevle ilgili suç nedeniyle yargılayacak mahkemenin, bu ceza yargılamasında karşısındaki sanık kadar uzman olmaması, gerek mahkeme, gerekse sanık yönünden nasıl bir durum ortaya çıkarmaktadır? Böyle bir yargılanma adil bir yargılanma mıdır? Yüce Divan yargılaması da olsa, bu yargılamada İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS’ın) 6. maddesindeki adil yargılanma ilkeleri geçerli olduğuna göre, anılan durum sözleşmeye ne derece uygundur? Bu Yüce Divan’a verilen mi, yoksa verilmeyen mi önemden kaynaklanmaktadır? Ülkemizde şu an yaşanan durum bu şekildedir.

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasa’nın 39. maddesinde
“Başkan, Yüce Divandaki duruşmanın gerekli kıldığı durumlarda Devlet kurum ve kuruluşlarına ait araç, gereç, stenograf ve teknik personelden yararlanmak için istemde bulunabilir. Bu istemler, ilgili makamlarca hemen yerine getirilir.” hükmü yer almakta iken, bu düzenleme yeterli görülmeyerek, anılan yasada da 14.7.2004 tarih ve 5221 sayılı Yasa ile değişiklik yapılarak “ Yüce Divan sıfatıyla yapılan yargılamanın gerekli kıldığı durumlarda genel, katma ve özerk bütçeli dairelerde çalışanlar ile hâkim, savcı ve Sayıştay denetçileri aylık, ödenek, her türlü zam, tazminatlar ile diğer malî, sosyal hak ve yardımlar kurumlarınca ödenmek kaydıyla geçici olarak Anayasa Mahkemesinde görevlendirilir. Görevlendirme, Anayasa Mahkemesi Başkanının istemi üzerine ilgili kurum ve kurullarca on gün içinde sonuçlandırılır... Geçici olarak görevlendirilenlere bu görev süresince almakta oldukları aylık, ödenek, zam ve tazminatlardan ayrı olarak her ay (2500) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ek ödenek verilir.Anayasa Mahkemesi personeline, bütçe kanunlarındaki sınırlamalara bağlı kalınmaksızın fiilen ödenmekte olan fazla çalışma ücretleri Yüce Divan sıfatıyla yapılan yargılamanın sonuçlanmasına kadar iki katı olarak ödenir.” şeklindeki ek 1. madde eklenmiştir.

Yüce Divan’da geçici görevli olarak yargıç ve cumhuriyet savcısı ve ayrıca genel, katma ve özerk bütçeli kuruluşlarda çalışanlar ile Sayıştay denetçilerinin çalıştırılabileceği hükme bağlanmış, bu görev süresince özlük hakları konusunda da düzenleme yapılmıştır.  Bu yasa ve yasaya dayanılarak yapılacak görevlendirmeler nedeniyle, Anayasa ve İHAS yönünden bazı hukuksal soruların ortaya çıkacağı kuşkusuzdur.
Yüce Divan yargılamasını, Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri kurul olarak yapmaktadır. İlk derece niteliğindeki bu yargılamada, kanıtlarla doğrudan doğruyalık, yüzyüzelik ilkesi uyarınca, kurulun doğrudan temasta olması, yani yargılamayı bütünüyle kurulun yapması ve yürütmesi olan ve de olması gereken bir durumdur. O halde, Yüce Divan’da geçici görevli yargıç ve cumhuriyet savcılarının görevi nedir, bu kişiler hangi aşamada ve ne şekilde görev üstleneceklerdir, yargılamada yer alamayacaklarına göre, yargılama dışında suflörlük mü yapacaklardır? Yüce Divan’da ne görevi üstleneceklerdir? Kalem işleri ile görevli olmayacaklarına göre, gelecek duruşmaların provalarını mı yapacaklardır?  Bu kişilerin Yüce Divan’da görevlendirilmeleri, Yüce Divan’ın ceza hukukunda uzman olmamasının kabul ve itirafı mıdır? Görülmekte olan davalar hakkında tavsiye ve telkin yasağı, aynı zamanda yargılamayı yapan heyette yer almayan kişiler için de söz konusudur. O zaman bu geçici yargıç ve cumhuriyet savcıları yargılamada ne yapacaklardır?

Kaldı ki bir ceza yargılamasında, olaydan sonra ve de geçici olarak görevlendirilen yargıç ve cumhuriyet savcılarının varlığı, evrensel normlar yönünden nasıl savunulabilir? Doğal ve yasal yargıç ilkesi gözetildiğinde, geçici olarak ve sadece olay için görevlendirmenin hukuki dayanağı olabilir mi? Görevlendirme Yüce Divan Başkanı’nın isteği üzerine HSYK tarafından yapılmaktadır. Bu geçici görev sürecinde özlük haklarındaki farklılık, geçici görevli kişileri, bu talepleri yapan mahkeme başkanına karşı ne derece bağımsız kılmaktadır? O halde, başkana bağlı bir yapılanma oluşturulması, mahkemenin tarafsızlığı yönünden nasıl değerlendirilebilir?

Yüce Divan yargılamasında raportör yargıç kullanılması, bu yargılamanın ilk derece yargılaması niteliğinin bulunması nedeniyle, ancak yargılamayı yapan kurul içerisinden mümkündür. Anayasa Mahkemesi raportörlerinin ya da bu şekilde geçici olarak görevlendirilen yargıç veya cumhuriyet savcılarının, Kurul’da yer almamaları ve alabilecek hukuksal konumda olmamaları nedeniyle, Yüce Divan yargılamalarında yer alabilmeleri mümkün değildir.

Anılan yasa ile getirilen bir diğer düzenleme, genel, katma ve özerk bütçeli kurumlarda çalışanlar ile Sayıştay denetçileri de Yüce Divan yargılamalarında geçici olarak yukarıda belirtilen şekilde görevlendirilebilmeleridir. Yüce Divan başkan ve üyeleri, konular veya sorunları kendi hukuki bilgileri ile çözmek durumundadırlar. Hukuksal bilgi ile çözülemeyen konularda ise, kendilerini aydınlatmak için tarafsız bilirkişilerden görüş veya mütalaa almaları gerekmektedir. Bunun bir başka yolu bulunmamaktadır. Bu görevlendirme resmi bilirkişilik niteliğinde değildir, olamaz da… Anılan kişiler ceza yargılamalarında gerek duyulması halinde bilirkişi olarak dinlenen kişilerdir. Yapılan yasa değişikliği ile, ceza yargılamasında yeni bir yol yaratılmış; Yüce Divan, kendi (geçici) kadrolu bilirkişini mi oluşturmuştur? Yasa uyarınca görevlendirmeler yapıldığında mahkeme başkanına bağlı olan, geçici görev süresince de özlük hakları farklı olan kişilerden görüş alınması yoluna gidilecektir. Bu kişiler mahkeme başkanına karşı bağımsız mıdırlar? Mahkemeye bağlı bir görevliden alınacak görüş ne derece tarafsız olabilir? Hukuken bilirkişi niteliğinde olmayan ya da mahkemeye organik olarak bağlı bir tarafsız bilirkişilikten de söz edilemeyeceğine göre, bu kişiler neden Yüce Divan’da görevlendirilmektedirler? Kaldı ki bu kişilerden “bilirkişi benzeri(!)” denilecek şekilde Kurul(Yüce Divan) yararlanacak ise, neden bu kişiler Kurul’un değil sadece Başkan’ın isteği ile görevlendirilmektedirler? 2939 sayılı Yasa’nın 39. maddesi varken, ayrıca bu maddeye neden gerek durulmaktadır? Yüce Divan yargılaması, ceza yargılaması olmaktan mı çıkmıştır?

Ayrıca adliyelerde görevli personelin iş yüküyle, hepsinin ayrıcalıksız ve fedakarane çalıştığı gözler önündeyken, Yüce Divan süresince Anayasa Mahkemesi personeline, fazla çalışma ücreti konusunda yaratılan farklılığın hukuken izahı nedir?

Sorunun yanıtı şudur: Anayasa Mahkemesi, ceza hukukunda uzman olmamasına rağmen, Yüce Divan konusunu sistem içerisinde bir ağırlık noktası olarak değerlendirip, mevcut yapısı ile de bu yargılamayı yapma ve yürütme noktasında karşılaşacağı veya altından kalkamayacağı zorlukları düşünerek, bu görevi konunun uzmanı merciye bırakmak yerine, sımsıkı sarılarak belirtilen düzenlemelerin gerçekleştirilmesine önayak olmuştur.

O halde Anayasa Mahkemesi, neden Yüce Divan görevine sımsıkı sarılmaktadır sorusunun başka ya da “hukuksal” bir yanıtını aramaya gerek var mıdır?

© Abchukuk'ta yer alan çalışmaların telif hakları tamamen eser sahiplerine aittir. Bu çalışmalardan faydalanan konuklarımız, çalışmaların telif hakkı konusunda eser sahiplerinin tüm talep ve açıklamalarını kabul ettiklerini beyan ve taahhüt ederler. Hakları saklı tutulmuş eserler sahiplerinin izni olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, ilgili kişilerden izin alınmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Bu sayfalardan okuyucu olarak veya her ne suretle olsun yararlanan tüm konuklarımız, bu sayfalarda yer alan tüm yükümlülük ve talepleri kabul ettiklerini ve bunlara aykırı davranışlarının hukuki ve cezai sorumluluklarını doğuracağını anladıklarını kabul ve taahhüt ederler.

Her hakkı saklıdır. Abchukuk ©2001-2006