TÜRKİYE  CUMHURİYETİ  BAŞSAVCILIĞI  KURULMALIDIR

 

 

                                                                           Sabih KANADOĞLU

                                                                         Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı

 

 

Günümüzde hedeflenen siyasal amaca ulaşabilmek  için terör araç olarak kullanılmakta, mali çıkarların büyüklüğü ise çıkar amaçlı suçların giderek artmasına yol açmaktadır. Her iki suç türü de organize biçimde işlenmekte ve terör yada çıkar amaçlı suç örgütleri kurulmaktadır. Ayrıca terör amaçlı suç örgütlerinin, finansmanlarını çıkar amaçlı suç örgütleri kanalıyla sağladıkları da görülmektedir. Her iki örgütlü suç türünde ortak özellik, teknolojinin tüm olanaklarından yararlanılarak hızlı ve etkili yöntemlerin kullanılmasıdır.

 

İrticai veya bölücü terör amaçlı suç örgütlerinin toplumsal düzeni sarsarak insanlar arasında panik yaratmak, kamu düzenini felce uğratmak ve devlet otoritesini zayıflatmak için terör eylemlerine başvurdukları bilinmektedir.

 

Çıkar amaçlı suç örgütlerinin eylemleri sosyal, ekonomik ve siyasi kurumların temellerini sarsmakta, devlette çöküntü ve toplumda çürüme yaratmaktadır. Uyuşturucu, silah ve mühimmat, nükleer ve radyoaktif madde, organ ve doku, kültür ve tabiat varlıkları, insan kaçakçılığı, kaçak işçi çalıştırılması, karapara aklama, rüşvet, dolandırıcılık, sahtecilik, bilişim vb. suçları bu tür eylemlere örnektir.

 

Örgütlü suçlar ulusal düzeyi aşarak ülke dışındaki suç odakları ile bağlantılı hale gelmiş ve uluslararası boyut kazanmıştır. Örgütlerin bağlantısı çoğaldıkça verdikleri zararda artmaktadır.

 

Bu nedenle, tüm ülkeler terör ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede ortak bir politika izlemek zorundadır. Birleşmiş Milletler bünyesinde  şimdiye kadar bir çok uluslararası antlaşma, terörün çeşitli türlerine karşı mücadele için imzalanmıştır. Avrupa Konseyi bünyesinde imzalanan “Tedhişçiliğin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi” de bu ortak iradenin önemli bir örneğidir.

 

Örgütlü suçlarla mücadele konusu Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından da önem taşımaktadır. Bu konuya ilişkin 24 Mart 2001 tarihinde resmen açıklanan katılım ortaklığı belgesinde, örgütlü suçlarla mücadelenin daha da güçlü kılınması, kısa dönemli öncelikler arasında yer almaktadır.

 

Ortak mücadele iradesinin yanında, birçok ülkede Ceza ve Ceza Yargılama Yasalarında yeni  düzenlemeler yapılmış, suç örgütleriyle savaşımda önce ağır cezalar öngören yasalar, sonra bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında yeni yöntemler getirilmiştir. Ayrıca özel soruşturma yöntemlerini uygulamak üzere yeni kurumlar oluşturulmuştur.

 

Türkiye yıllardır terör olgusu ile iç içe yaşamıştır. Özellikle bölücü terör örgütü, örgütlü suç kapsamında ülkenin bölünmezliğine  ve ulus birliğine karşı yoğun eylemlerde bulunmuştur. Devlete ve rejime yönelmiş olan ve Cumhuriyetin çağdaş kazanımlarını, Laik Demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı  amaçlayan  diğer irticai terör örgütlerinin tehdit ve eylemleri ciddi ve kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Bu örgütlerin uluslararası bağlantıları mahkeme kararları ile ortaya konmuştur. Ve en önemlisi terör amaçlı örgütlerin milletçe yapılan mücadele sonucu  çökertilmesine rağmen, tehlike ve tehdit devam etmektedir. Uluslararası terörün Irak savaşından sonra bölgede  ve dünyada sessiz kalacağı ise iyimser bir olasılıktır.

 

Çıkar amaçlı suç örgütlerinin oluşumlarının, Türkiye’nin çoğrafi konumu ile birlikte ele alınması gerekmektedir. Geçiş yolu özelliği nedeniyle Türkiye’deki birçok suç örgütünün uluslararası bağlantısı vardır. Öte yandan ülkemizde, son yıllardaki enflasyon ve ekonomik krizler nedeniyle zorlaşan yaşam koşullarının toplumda çürümeye ve yozlaşmaya yol açtığı ve bunun sonucunda kamuoyunu kaygı ve infiale sevk eden çeşitli örgütlü yolsuzluk olaylarının yaşandığı bilinen bir gerçektir.

 

Türkiye’de terör ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede görev DGM Başsavcılıklarına verilmiştir. Yetki ve görevleri, bölgeleriyle sınırlı bu Başsavcılıkların aralarında işbirliği yetersiz olup; hiyerarşi, eşgüdüm, bilgi ve arşiv birikimi yoktur.

 

Suç örgütleriyle mücadele ancak örgütlü bir biçimde yapılabilir. Şu anda uygulamada dağınıklık yaşanmaktadır. Mücadelede başarısız kalınmıştır. Bu başarısızlığın sorumlusu ise yetenekli, ehil ve çalışkan Cumhuriyet Savcıları değil, sistemin kendisidir. Başka bir deyimle sistemsizliktir.

 

Örneklersek,

 

I- Terör veya çıkar amaçlı suç örgütleri eylemlerini birden fazla yargı çevresinde hatta tüm ülke boyutunda işleyebilmektedir. Bu durumda DGM Başsavcılıkları arasında koordinasyon sağlanamamaktadır. Bu yüzdendir ki, örneğin bir DGM Başsavcılığı kuruluş yasasında olanak tanınmamasına rağmen, başka yer DGM Başsavcılıklarının yetki alanına giren işlerde de soruşturma yapabilmekte, o yerlerden zorla getirttiği kişilerin ifadelerini aldıktan sonra, kendisinin yetkili olmadığından bahisle elkoyduğu işleri yetkili başsavcılıklara gönderebilmektedir. Çok az sayıdaki Devlet Güvenlik Mahkemelerinde dahi bu tür olayların yaşanması halk indinde “keyfi muamele” yapıldığı inancını yaratmakta ve sonuçta yargı yıpranmaktadır.

 

II- DGM Başsavcılıkları arasındaki koordinasyon sıkıntısı o boyutlara ulaşmıştır ki, örneğin bölücü terörbaşı yakalandığında, yoğun surette suç işlenen pek çok yerde yetkili bulunan DGM Başsavcılıklarınca hakkında açılmış bir kamu davasının bulunmadığı saptanmıştır.

 

III- DGM Başsavcılıkları ile diğer Başsavcılıklar arasında da yetki sorunları yaşandığı görülmüştür. Örneğin Bankalar Kanununa Muhalefet suçlarından büyük patron ve bankacıların nerede yargılanacağı sorunu, siyasi kişiliği bulunan Adalet Bakanı’nın aracılığı ile çözümlenebilmiştir.

 

IV- Türkiye üniter bir devlet yapısına sahip olmasına karşın, Başsavcılıklar arasında teknik anlamda bir hiyerarşi bulunmadığı için, aynı konuda muhtelif yer savcılıklarınca mükerrer olarak dava açılabildiği gibi, açılması gereken davalarda açılmayabilmektedir. 

 

Ayrıca, örneğin birden fazla yargı çevresinde şubesi bulunan bir anonim şirkette yapılanan bir suç örgütünün suç işlemesi halinde, sözkonusu şirketin şubesinin bulunduğu her yerde ayrı ayrı davalar mı açılacaktır, şirket merkezinin bulunduğu yer savcılığı mı soruşturmayı yürütecektir? İnsan hakları ihlallerine yol açmadan deliller nasıl toplanacak, sanıkların ifadeleri nasıl alınacaktır? Vasıtasızlık ilkesi nasıl sağlanacaktır? Suçun delilleri ağırlıklı olarak merkezde değil, taşra şubelerinde ise nerede bulunan hangi delilin önemli olduğuna kim karar verecektir? Talimatlarla, uzun yazışmalarla soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi olanaklı mıdır?... Görülmektedir ki bu koşullarda, etkili, hızlı, çabuk ve ucuz bir ceza soruşturmasının, insan hakları ihlallerine yol açmadan yapılabilmesinin olanağı bulunmamaktadır.

 

V- Suç teşkil eden her fiilin, araştırma ve soruşturmasının işlendiği yerdeki görevli savcılık tarafından yapılması kural ise de, ülkenin bütününü veya bir bölümünü ilgilendiren terör veya çıkar amaçlı suçlarda delillerin süratle toplanması, fiilin hukuki nitelendirmesinin doğru yapılabilmesi, fiiller birden fazla savcılığı ilgilendiriyorsa aralarında işbirliği ve eşgüdümün sağlanması, gerektiğinde görevlilerin uyarılması, davaların nerede açılacağının belirlenmesi, bunun sonucunda yargılamanın hızlandırılmasının sağlanması bakımından şart olan bir koordinasyon makamı Türkiye’de yoktur.

 

VI- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütlerinin ulusal veya uluslararası boyutları, bu örgütlerle yasal mücadele için koordinasyonu zorunlu kılmaktadır. Bu ihtiyacı gören İngiltere, ABD, Federal Almanya, İspanya, Rusya, Macaristan, Arnavutluk, Bulgaristan, Hollanda, Romanya, Litvanya, İsveç, Finlandiya, Ukrayna, Lüksemburg, Polonya ve daha bir çok ülke genel ve tek bir Başsavcı kuruluşuna yer vermiş ve bu tür suçlarla uluslararası işbirliği içinde mücadele yapma olanağını bulmuşlardır. Adı geçen kuruluşların şu anda Türkiye’de muhatabı bulunmamakta ve Türkiye uluslararası işbirliğinin sağlayacağı olanaklardan mahrum kalmaktadır.

 

VII- Öte yandan Avrupa Birliği bünyesinde, benzer gerekçelerle, Topluluğun mali bütünlüğüne karşı işlenen suçların merkezden kovuşturulması amacıyla, her bir üye devlet ülkesinde Delege Avrupa Savcıları tarafından desteklenmek üzere merkezi bir Avrupa Başsavcılığı kurulmak istenmektedir. Bu yapılanma içerisinde, üye ülke Başsavcıları  milli düzeyde görev yapacak olan Delege  Avrupa Savcısı sıfatını da taşıyacaktır.

 

Bu nedenle Avrupa Birliği içinde 26 Temmuz 1995 tarihinden beri, adalet ve içişleri alanında  işbirliği yolu açıldığı için, birliğin mali menfaatlerinin ceza hukuku yolu ile korunması yolunda çalışmalar yapılmış; 23.5.2001 tarihinde KOM (2001) 272 numaralı yönerge  kabul edilmiştir. Buna dayalı olarak da, Avrupa Başsavcılığı konulu çalışmalar gerçekleşme yoluna girmiştir. Daha önce temenni niteliğindeki Corpus Juris’deki düşünceler yaşama geçirilmek üzeredir. Avrupa Başsavcılığı özellikle sınır aşan dolandırıcılık suçları ile ilgili konularda yetkili olacaktır. Avrupa Birliğine dahil Devletler arasında ceza hukukunun yakınlaştırılması için Avrupa Başsavcılığı kurulması gerekli görülmektedir.

 

Avrupa Başsavcılığının diğer bir görevi, temel hak ve hürriyetleri korumaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için Avrupa Birliği Sözleşmesine 280/a numaralı maddenin eklenmesi önerilmektedir. Avrupa Birliği’nin mali menfaatlerine karşı işlenen suçlarda üye devletlerde araştırma, soruşturma yapma ve ilgili Devlet mahkemesinde dava açma yetkisi, Avrupa Başsavcılığına verilmektedir. Kurulacak Avrupa Başsavcılığının da Türkiye’de muhatabı yoktur.

 

VIII- Avrupa Konseyi bünyesinde yeralan “Avrupa Başsavcıları Konferansı” platformunun keza Türkiye’de muhatabı bulunmamaktadır. 1-3 Haziran  tarihleri arasında Bratislava’da dördüncüsü yapılacak konferansa vaki davet Dışişleri ve Adalet Bakanlığı kanalıyla, olsa olsa düşüncesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

 

IX- Türkiye’de işkence ve insanlık dışı veya küçültücü muamelelerle ilgili suçların gerektiği gibi soruşturulmadığı, sanıkların himaye gördüğü yolundaki haksız ancak yaygın kanının ortadan kaldırılması için yasal düzenlemeler yeterli ve inandırıcı değildir. Bu konuda da eşgüdüme gereksinim vardır.

 

Sıralanan örneklerin açıkça ortaya koyduğu gerçek, Türkiye’nin bugünkü yapılanmasıyla, terör ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede başarı kazanmasının olanaklı olmayışıdır.

 

Çare, Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığının kurulmasındadır. Bu ihtiyaç, örgütlü  suçların uluslararası işbirliği ile soruşturulması gereğinden  ve uygulamada yaşanan ve çoğu acı olarak nitelendirilebilecek tecrübelerden doğmuştur.

 

1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında yer alan “Cumhuriyet Başsavcısı”, Devletin tek ve genel bir Anayasal makamını oluşturmakta ve Yargıtay Yasasının 27 nci maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından temsil edilmekte iken, 3611 sayılı Yasa ile il ve ilçelerdeki savcı yardımcılarının savcı, savcıların Başsavcı sıfatı kazanmaları sonucu bir kavram karmaşası doğmuştur.

 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevlerinin Yargıtay’la sınırlı olmadığı bilinen bir husustur. Yüce Divan Başsavcılığı yanında, Anayasa’nın, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Yasa’nın, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş İşleyişi Hakkındaki Yasa’nın, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Yasa’nın verdiği görevleri ifa etmektedir.

 

Bu itibarla kavram karışıklığının önlenmesi, Yargıtay dışında  mevcut ve verilecek görevleri karşısında “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı” gibi özel bir kavram yerine ülke adıyla genel’i ifade eden “Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı” olarak adlandırılması zorunludur.

 

Bu bağlamda yargısal içtihatların oluştuğu Yargıtay’da da görev yapan, tek ve genel yetkili Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı’nın, tecrübe ve bilgi birikimi yanında, Yüksek Mahkeme Hakimi olarak sahip olduğu bağımsızlık ve güvencenin, gerek İl, İlçe ve DGM savcılıklarına ve gerekse kamuoyuna vereceği güven duygusu nedeniyle, böyle bir eşgüdümü sağlamak için en uygun görevli olduğundan kuşku duyulamaz.

 

Bu suretle, doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlarla, bir veya birden çok yargı çevresinde işlenen veya yurt dışı bağlantılı olan örgütlü suçların, kamu görevlileri hakkında ileri sürülen işkence ve insanlık dışı veya küçültücü muamelelerle ilgili iddiaların gözetim ve denetim altında  araştırma, soruşturma ve kovuşturulmasının eşgüdümle yürütülmesi sağlanacaktır.

 

Örgütlü suçlarla uluslararası savaşımın etkin bir biçimde yürütülmesi amacıyla, yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlarla yasalar ve uluslararası sözleşme hükümleri çerçevesinde bilgi alışverişi ve işbirliği olanağı da doğacaktır.

 

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı’nın Anayasal bir kurum olarak ayrı bütçe, kadro ve personel imkanına kavuşturulması, mücadelede etkinliği arttıracaktır.

 

Kurulması düşünülen adli kolluğun doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı’na bağlanmasıyla Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve diğer yerel Başsavcılıklarla birlikte mücadelenin başarıya ulaşması şartları yerine getirilmiş olacaktır. Tüm Başsavcılıklar, Adli Kolluk, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılması, uluslararası boyutta başarıyı da beraberinde getirecektir.

 

Bu düşüncelerle Ülkemizin değerli bilimadamlarının bilimsel görüşleri alınarak hazırlanan taslak, Adalet Bakanlığı’na sunulmuş olup, kurulan komisyonda çalışmalar yürütülmektedir. Dileğimiz taslağın bir an önce yasalaşarak Anayasal bir kurum olarak Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı’nın yaşama geçirilmesidir.

 

Hazırlanan taslakta şu hükümlere yer verilmiştir:

 

“7.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına 158 nci maddeden sonra gelmek üzere,“G-Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı„ başlığı altında 158/A madde numarası ile aşağıdaki madde eklenmiştir.

 

G-Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı

 Madde 158/A- Anayasa, Yargıtay Kanunu ve diğer kanunlarla verilen görevleri yanında, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlarla, bir veya birden çok yargı çevresinde işlenen veya yurt dışı bağlantılı olan örgütlü suçların, kamu görevlileri hakkında ileri sürülen işkence ve insanlık dışı veya küçültücü muamelelerle ilgili iddiaların araştırılma, soruşturma ve kovuşturmalarının gözetim ve denetimi altında eşgüdümle yürütülmesini sağlamak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı kurulur.

 

Türkiye Cumhuriyeti  Başsavcılığı, Başsavcı, Başsavcıvekili ve Savcılardan oluşur.

 

Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı ve Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

 

Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığının kuruluşu, işleyişi, görev ve yetkileri, Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı ve Başsavcıvekilinin nitelikleri ve seçim usulleri ile Adalet Bakanlığı, Yüksek Mahkemeler, Uluslararası kuruluşlar ve yabancı devletlerin yetkili birimleriyle yapılabilecek işbirliğinin koşul ve esasları kanunla düzenlenir.„(x)

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı’nın Anayasa’da bağımsız bir kuruluş olarak bir an önce düzenlenmesinde yargısal ve ulusal yarar bulunmaktadır.

_______________________________

 

(X) Taslağın hazırlanmasında büyük katkıları bulunan Prof. Dr. Sayın Uğur Alacakaptan, Prof. Dr. Sayın Süheyl Batum, Prof. Dr. Sayın Bahri Öztürk, Prof. Dr. Sayın Durmuş Tezcan,  Prof. Dr. Sayın Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Sayın Feridun Yenisey, Doç. Dr. Sayın Ali Rıza Çınar, Doç. Dr. Sayın İbrahim Şahbaz’a ve Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı kavramını ilk olarak kamuoyuna tanıtan Yargıtay Onursal Üyesi Sayın Bülent Akmanlar’a yürekten teşekkür ederim.

(X) (Bu makale, 14 Nisan 2003 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde, tam sayfa olarak yayınlanmıştır)

 



Her hakkı saklıdır. Abchukuk ©2001-2006