Yargıtay Başsavcılığı: Diyarbakır Cezaevi görevlilerine verilen cezayı hafif buldu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde 10 kişiyi öldürüp, 24 kişiyi de yaralayan 62 güvenlik görevlisinin 'Kastın aşılması suretiyle birden fazla kişiyi öldürmek, görevi kötüye kullanmak' suçlarından değil, 'Canavarca bir his sevkiyle ve işkence etmek suretiyle adam öldürmekten' yargılanmaları gerektiğine dikkat çekti. Başsavcılığın temyiz incelemesini yapacak olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi'ne gönderdiği 'beşer yıl hapis' kararının esastan bozulması istenen tebliğnamede özetle, "Darbelerde hayati organ ayrımı yapılmamış, 10 kişi öldürülmüş. Eylem vahşice, canavarca bir hisle gerçekleştirilmiş!" denildi.
10 yıl süren dava
Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde 24 Eylül 1996 günü 'itirafçılar koğuşu'ndan getirilen bir grup, PKK'lı tutuklulara saldırdı. Olayın ardından özel timlerin yürüttüğü operasyonda PKK'lı tutuklulardan Nihat Çakmak, Rıdvan Bulut, Edip Dönekçi, Erkan Perişan, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Mehmet Sabri Gümüş, Cemal Çam, Mehmet Batuye, Kadir Demir öldürüldü, 24 kişi de yaralandı. Olaylar nedeniyle 35'i asker, 29'u polis ve sekizi gardiyan olmak üzere toplam 72 kişi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başladı. 10 yıl süren davanın 27 Şubat 2006'da görülen duruşmasında üç sanık için beraat kararı verildi, yedisi de zamanaşımı nedeniyle dosyadan düşürüldü. Mahkeme heyeti, 62 sanığı ise 'Kastın aşılması suretiyle birden fazla kişiyi öldürmek, görevi kötüye kullanmak' suçlarından beşer yıl hapis cezasına çarptırdı, üçer yıl kamu hizmetinden menlerine karar verdi.
Sanıklar, suçun 23 Nisan 1999 öncesinde gerçekleşmesi nedeniyle, 4616 sayılı 'Şartla Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi Kanunu'ndan yararlandı. Müşteki avukatları, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. Dava dosyası Yargıtay'a gönderildi. Sanıkların 'kasten adam öldürmek' suçundan 24'er yıl hapisle cezalandırılmaları gerektiğini savunarak verilen karara muhalif kalan mahkeme hâkimi Sadık Gözükara ise, bir süre sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten ihraç edildi.
'Aşırı güç kullanıldı'
Dosyayı inceleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın esastan bozulmasını istedi. Başsavcılığın hazırladığı tebliğname ve dava dosyası, temyiz incelemesine yapacak Yargıtay 1. Ceza Dairesi'ne gönderildi. Tebliğnamede, cezaevinde ziyaretçilerin görüş yerinde meydana gelen olayın bastırılması için, mahkûmların kapatıldığı bölüme giren polis ve jandarma sanıkların, önlenmek istenen tehlikenin ağırlığıyla orantılı olmayan müdahalede bulundukları ve aşırı güç kullandıkları belirtilerek, şöyle denildi: "Otopsi raporlarında görüleceği gibi ölenlerin yüz, kafa, göğüs gibi bölgelerinde hayati organ ayrımı yapılmaksızın çok sayıda darbeyle darp edilmeleri sonucu 10 kişinin ölümüne sebebiyet verip, eylemin bu biçimiyle failin kim olduğu belli olmayacak ve toplumun ortak vicdanının hiçbir zaman onaylamayacağı tarzda, vahşi bir eğilim sergileyerek ve canavarca bir hisle meydana geldiği anlaşılmıştır."
Müebbet istendi
Tebliğnamede, sanıkların eski 765 sayılı TCK'nın, "Canavarca bir his sevkiyle ve işkence etmek suretiyle adam öldürme" suçunu kapsayan 450/3, 463 ve 50. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği kaydedildi. Buna göre sanıkların müebbet hapisle cezalandırılmaları gerekiyor. Tebliğnamenin, temyiz incelemesi yapacak 1. Ceza Dairesi'ni bağlayıcılığı bulunmuyor. Ancak, tebliğnameye aykırı bir karar çıkması halinde Başsavcılık isterse bu karar dosya yerel mahkemeye gitmeden itiraz edebilecek. Müdahil avukat Sezgin Tanrıkulu, "Bu davada olayın sürekli kamu vicdanında yarattığı tahribata dikkat çektik ve adaletin burada gerçekleşmesi için sürekli talepte bulunduk. Yargıtay Başsavcı Yardımcısı'nın mütalaasındaki görüşleri, tahrip edilen adalet duygusunun onarılması bakımından önemli bir gelişmedir" dedi. (Radikal, aa, dha)
* * * * * * * * * *
'Vücudunu kalaslarla parçaladılar!'
24 Eylül 1996 günü Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan dönemin İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube yöneticisi Mehmet Hanefi Işık, gazeteci Ertuğrul Mavioğlu'nun 'Asılmayıp Beslenenler' adlı kitabında yaşananları özetle şöyle anlatmıştı: "Kaldığım 35. koğuşun kapı mazgalından koridoru izliyordum. Koridorda daha önce görmediğim insanlar vardı. Komşu koğuşumuz 36. koğuştan görüşmecilerin getirdiği yiyecek ve eşyaları taşımak için kap-kacak ihtiyacı olan mahkûmlar, gardiyandan müsaade istediler. Önceden bu tür isteklere karşı çıkılmıyordu. Ancak o gün gardiyan itiraz etti ve tartışma başladı. Tartışma büyük bir gürültüye dönüştü. Hareketlilik tüm cezaevini sardı. Maltadaki tutuklular bunun bir provokasyon olduğunu söylüyorlardı. Bir süre sonra tüm gardiyanlar maltadan çıktı, kapıları kapattılar. Aileleriyle görüşmeden dönen 30 kişilik grupla revire çıkarılmayı bekleyen üç hasta tutuklu koğuşlarına sokulmadı. Bu grubun uzun ince koridordaki bekleyişi beş saat sürdü. Bu belirsiz bekleyiş sabah saat 09.00'dan 14.30'a kadar sürdü. Önce büyük bir gürültü koptu. Koridorun kuzey yakasından gelen polisler ve özel timler ile güney yakasından gelen askerlerin sayısı 70-80 civarındaydı. Amaçlarının tutukluları götürmek olmadığını hemen anladık. Canavarca hislere, akıl almaz kine ve vahşete tanıklık ediyorduk. Her bir tutuklu dört-beş kişiden oluşan bir timin saldırısı altındaydı. Vücudunun her tarafından ve özellikle de kafalarından darbeler alan tutuklulardan bir tanesi Erkan Perişan'dı. Az sonra gözlerimin önünde kafası duvarlara vurularak ve vücudu kalaslarla parçalanarak katledilecek olan Erkan... Bu korkunç saldırıya tanıklık eden bizler, hiçbir şey yapamamanın derin çaresizliği içindeydik. Koğuşlarımızın içinde kafese kapatılmış kuşlar gibi ancak çığlık çığlığa sloganlar atıyorduk. Katliamı düzenleyenler ise zafer kazanmış ordu misali, 'Herşey vatan için', 'Ya Allah Bismillah, Allahuekber' diyerek koridorlarda 'rap rap rap' sesleriyle ayak vurdular."
8 Mart 2007
Kaynak: Radikal